Vatan Partisi Çiftçi Bürosu Başkanı Cenk Özdemir, basın toplantısında, kiraz üretimindeki pazarlama sorununa, TMO’nun tahıl alımındaki yetersizliğe ve AK Parti’nin tarım politikasındaki yetersizliklere dikkat çekti.
"Tarımı plansızlık ve başıboşluktan kurtarmanın yolu üretim ekonomisine geçiştir"
Vatan Partisi Çiftçi Bürosu Başkanı Cenk Özdemir, partisinin Genel Merkezi’nde bir basın toplantısı düzenledi. Özdemir basın toplantısında, kiraz üretimindeki pazarlama sorununa, TMO’nun tahıl alımındaki yetersizliğe ve AK Parti’nin tarım politikasındaki yetersizliklere dikkat çekti.
Özdemir’in açlıklamasının tamamı şöyledir :
"Değerli Yurttaşlarımız, Kıymetli Basın Mensupları,
Ülke ekonomisindeki kötüye gidiş tarımı da olumsuz etkilemektedir. Çiftçilerin üretimde ve pazarlamada yaşadığı zorluklar çarşı pazarımıza da hayat pahalılığı olarak yansımaktadır. Ekonomi politikalarındaki yanlışlara ek olarak, maalesef Ak Parti'nin ortaya koymuş olduğu "üretimi ve üreticiyi destekleyen" bir tarım politikası yoktur. Tarımı plansızlık ve başıboşluktan kurtarmanın tek yolu Türkiye'nin üretim ekonomisine geçmesidir.
NATO'ya giren, yıllarca Avrupa Birliği kapısında oyalanan Türkiye; IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi batı merkezli kapitalist kurumlar tarafından borçlandırılmıştır. Yerli üretime kötü gözle bakan, gümrük duvarlarını yıkarak yabancı sermayeyi baştacı eden bir anlayış egemen olmuştur. Zamanla üretimden uzaklaşılmış, üretim ve üretici ihmal edilmiştir. 1980'den sonra Turgut Özal ile başlayan özelleştirme politikası, ülke tarımındaki kötü gidişin başlangıcı olmuştur. Dünya ekonomisiyle bütünleşme yalanı özelleştirmelere dayanak olmuştur. Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) Türkiye'nin sırtında yük olduğu iftirasıyla Tarımsal KİT'ler yok edilmiş ya da etkisizleştirilerek tabeladan ibaret kurumlar haline getirilmiştir.
Devletin üretimi planladığı, piyasayı düzenlediği ve denetlediği karma ekonomik sistemden, kuralsızlığın ve denetimsizliğin hakim olduğu bir serbest piyasa ekonomisine geçilmiştir. Ak Parti bugün ne yazık ki 1980 sonrası ülke ekonomisini ve tarımını zora sokan liberal ekonomi anlayışını devam ettirmektedir. Hatta iktidara geldiği tarihten bu yana Türk tarımına en büyük zararı veren özelleştirme politikasını devam ettirmekte hiçbir mahzur görmemiştir. Çiftçinin arkasındaki devlet gücü olan sigara, şeker, gübre, yem ve süt fabrikaları gibi kurumları özelleştirmiştir. "Çiftçinin kara gün dostu" olan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO)'nin birçok ildeki arazi ve tesisleri satılmıştır.
Her biri ayrı ürün grupları üzerinde uzmanlaşmış Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerine ait fabrikalar özelleştirildi ve bu kooperatifler mali bakımdan çökertildi.
Geçmişte yapılan bütün bu yanlışları bilirsek, bugün neden çiftçilerimizin feryat ettiğini anlayabiliriz. Türkiye'nin stratejik tarımsal ürünleri planlanmıyor. Devlet piyasadan çekildi. Ne kadar ürüne ihtiyaç duyulduğu bilinmiyor. Ürün arzı her sene farklılık gösteriyor böylece fiyatlarda dalgalanmalar oluşuyor.
Çiftçilerimiz örgütsüzdür. Çiftçilerimiz tedarik, üretim ve pazarlamayı birlikte yapmakla kazancını artırabilir. Türkiye genelinde "Kooperatifleşme Atağı" başlatılmalı ve örgütsüz tek bir çiftçi bile kalmamalıdır. Serbest piyasada tüccarın karşısında dik durabilen güçlü bir çiftçi toplumu oluşturulmalıdır. Kooperatifleşmenin önündeki bürokratik engellemeler kaldırılmalı, çiftçi kooperatiflerine vergi kolaylığı sağlanmalı, ihracat desteği verilmelidir.
Türkiye'nin birçok bölgesinde çiftçilerimiz ofislerden randevu alamıyor veya uygulanan kota nedeniyle ürününü TMO'ne veremiyor. Bazı çiftçilerimiz 2-3 km yakınında bulunan ofisler alım yapmayınca ürününü 50-60 km uzaklıktaki merkezlere götürmek zorunda kalıyor. Sahada çiftçimizin buğdayını, arpasını devletin açıkladığı fiyatın çok altında tüccara satmak zorunda kaldığına tanık oluyoruz. Girdi ve enerji maliyetlerinde oluşan yüksek artışlara rağmen bugün çiftçiler ürününü bir önceki yılda sattığı fiyattan satıyor. Bu şartlarda tarımsal üretim sürdürülebilir olmaktan çıkmıştır.
Buradan Vatan Partisi Çiftçi Bürosu olarak hükümete sesleniyoruz. Çiftçilerimiz yüksek girdi fiyatları karşısında üretmekte ve ürettiğini pazarlamakta zorluk çekiyor. Bu olumsuz gidişata dur demenin zamanı gelmiştir. Türkiye'nin bir "Üretim Devrimi" ne ihtiyacı vardır. Gıda güvenliğini ancak devletçi, halkçı, devrimci ve milli bir tarım politikasıyla sağlayabiliriz. Atlantik sistemi içerisinde, ABD ve AB merkezlerince kontrol edilen liberal ekonomi politikalarıyla bu sorunları aşamayız. Çünkü Amerika ve Avrupa Birliği ile beraber yürünecek bir sistem içinde üretim ekonomisine yer yoktur. Batı sistemi bize sadece borç ve rant sistemini sunabilir. Bunun için yapılması gerekenleri halkımızın huzurunda açıklıyoruz:
Özelleştirilen tarımsal KİT'ler kamulaştırılmalıdır ya da bu kurumlar yeniden kurulmalıdır. Böylece gübre, ilaç ve yem gibi tarımsal girdiler ucuzlatılabilir.
TMO gibi etkisizleştirilen kamu kurumları daha etkin hale getirilmelidir.
Çiftçilerimiz örgütlü olmalı ve kooperatiflerle güçlü hale getirilmelidir.
Elektrik dağıtım firmaları kamulaştırılmalı ayrıca tarımda kullanılan elektriğe indirim uygulanmalıdır.
Tarımsal üretimde kullanılan önemli enerji maliyetlerinden biri de mazottur. Komşularımız olan İran, Suriye ve Rusya'dan ucuz mazot temin edilebilir ve çiftçimize verilebilir. Bunun dışında elektrikli otomobil üretebilen Türkiye, elektrikli traktör üretimine de ağırlık vermelidir.
Tarımda planlama, düzenleme ve kontrol sadece devlet tarafından yapılabilir. Tarım alanında devletçilik elden bırakılmamalıdır.
Tarımsal araziler ve meralar korunmalı, üretim dışı kullanılmasına veya ranta kurban edilmesine engel olunmalıdır.
Su sadece tarımsal üretimin değil hayatın en önemli unsurudur. Su ve sulama, tarım politikasının en öncelikli konusu olmalıdır.
Güneydoğu Anadolu Projesi’nin sulama yatırımları tamamlanmalıdır.
Yer altı barajları kurulmalı sulama suyu basınçlı borularla sevk edilmelidir. Su tasarrufu sağlayan basınçlı sulama sistemlerinin kurulumu özendirilmelidir.
Böylece ürün bolluğu sağlanabilir, hayvancılığın yem sorunu da büyük ölçüde halledilmiş olur.”