Yaşadığımız ülkede, kimsesize, anasız-babasız olana garip derler. Bu garip insanların yaşamı zorluklar içinde geçer, ellerinden tutan olmadığından. İzmit’te de böyle insanlar vardır.
Ama kentlerde “garip ağaçlar” da vardır. Onlar da kimsesizdir. Çünkü ormandan uzak, çoğunlukla istemedikleri yerlerde, tek başına yaşamak zorunda bırakılmışlardır. Ormandaki yardımlaşmadan mahrumdurlar.
İzmit’te ağaçların çoğu diğer kentlerde yaşayanlardan daha gariptir. Çünkü onlara sorulmamıştır, bu kentin iklimine, toprağına uyabilir misin, havasındaki kirliliğe, budama adıyla dallarının rastgele kesilmesine dayanabilir misin diye. Zaten gövdelerinin ve dallarının anormal şekli onların garipliğini açığa koyar. Bazıları her şeye razı tiptendir. Uyum göstermişlerdir. Ama bazıları ancak yaşarlar! Gövdesi dalı, yaprağı varsa yaşıyor sayarlar onları. Hasta olduklarını kimse anlamaz onların. Ölenler olur “Acaba neden öldü?” diye merak etmezler. Bazılarını kurtlar, mantarlar sarar “Acaba başka ağaçlarda bu olmuyor da bunlarda neden oluyor” diye merak etmezler. Birileri onları, yabancı tür ağaçlar oldukları halde - inanmayan Derince alt geçidinin üstüne gidip baksın- dünyanın hiçbir yerinde görülmedik şekilde, gül fidanı gibi bir metreküplük beton kutulara diker ve adeta yavaş yavaş ölmelerini bekler.
İzmit kentindeki ağaçlar çok ilginç bir doku oluşturmuştur. Kentin içinde 50’den fazla ağaç türü bulunur. Bunların yarısı yabancı türdür, yani İzmit ve yakın çevresinde doğal olarak bulunmayan ağaçlardır. Ağacın da çirkini varmış gibi yabancıya hayranlık nedeniyle İzmit’in yerli ağaçlarının (yani İzmit ve çevresine kendiliğinden-doğal olarak bulunan ağaç türlerinin) sayıları azalmakta ve onların yerini yabancı türler almaktadır. Aynen, kentin göç alması sonucu İzmit’te doğup- büyüyenlerin azınlıkta kalmasına benzer durum oluşmaktadır.
Herhangi bir yerde, hiç olmayan bir ağaç türünü dikmeye karar vermek için uygulanan metot bellidir: Ağaç dikilecek yerdeki iklim ve toprak özellikleri, kullanılması düşünülen ağaç türünün doğal olarak bulunduğu ve doğal olarak bulunmadığı halde çok iyi geliştiği yerdekiler ile kıyaslanır. Bu çalışma yapılırken bir nokta öncelik kazanır: Ağacın “olmazsa olmaz” isteğini karşılamayan bir özellik varsa o ağaçtan hemen vazgeçilir. Bir örnek verelim; çamlar taban suyu yüksek yerlerde normal gelişini yapamaz. Bu durumda olan yerlerde diğer şartlar iyi de olsa çam dikilmez. Bu kıyaslamalar sadece yabancı tür için yapılmaz; çünkü kentin her yerinin yerli bir tür ağaç için de uygun olduğunu düşünmek mümkün değildir.
İzmit’te bunlar yapılıyor mu? Kesinlikle hiçbiri yapılmıyor. Çünkü yapılmış olsa kentin her yerinde, üstelik aynı yabancı tür ağacı görmek mümkün değildir. Böyle bir şey olması için İzmit kentinin her yerinde bir ağacın yaşamını doğrudan etkileyen toprak ve iklim özelliklerinin aynı olması gerekir. Sanki kentin hiçbir yerinde mikroklima konu değildir. Kentin her yerinde toprakta derinlik, kil oranı, pH, tuzluluk, taban suyu seviyesi, drenaj, vs aynıdır ve bu özellikler onlarca üstelik yabancı türe uygundur. Böyle bir şey olabilir mi? Bilimsel olarak mümkün müdür? Rastgele seçilmiş ağaç türleri rastgele yerlere dikildiğinden İzmit’teki ağaçların %50’si hastadır; Atatürk Heykeli’nin bahçesindeki ağaçlardan kuruyanların bir kısmı hala duruyor. Kimse bunlar neden öldü diye inceledi mi? Eski tren istasyonunun önünden gecen yol kenarına dikilmiş meşe ağaçlarının bir kısmı kurudu, bazıları kurumak üzere. İzmit’te son derece iyi gelişen Servi ağaçlarından kuruyanlar var. Bütün Avrupa ülkelerinde “Servi kanseri” yapan Seiridium cardinale [1] isimli mantar üzerinde araştırmalar yapılıyor. Bu mantardan haberi olan var mı? Kentin birçok yerinde yetişkin Sedir ağaçları ölüyor. Acaba neden ölüyorlar!
Ah…Benim kentimin “Garip” ağaçları…Ben size nasıl acımam…
Kaynak: [1]: Il cipresso. C.N.R – Comitato Nazionale per le Scienze Agrarie. Regione Toscana. C.E.E – Direzione Generale dell’ Agricoltura. Firenze.1991