Bir zamanlar tayin edildiği yeri söyleyen memura “ Oranın havası ile suyu iyidir” denildiğinde gidilecek yerde yaşam şartlarının iyi olmadığı anlaşılırdı.
Ama o zamanlar hava ve su kirliliği birkaç yöre hariç, hiçbir yerde insan hayatını olumsuz yönde etkileyecek bügünkü boyutta olmadığından, söylenen bu söz gerçek anlamda hiç önemsenmezdi.
1974 YILINDA KASTAMONU’DA ÇALIŞIRKEN
Bu sözü bana ilk tayin yerim Ulus (Bartın’ın kazası), Y. Subay olarak gittiğim Digor (Kars), sonra tayin olduğum Koyulhisar ve Çatalzeytin için de söylemişlerdi. Şimdi öyle mi? Özellikle benim gibi İzmit’te yaşayan biri için havanın ve suyun temiz olması ne kadar önemli. Önceden herhangi bir yerin yaşam standardı açısından irdelenen özellikleri arasında hava ve su yoktu. Bir örnek vereyim. Ben 1974 yılında Kastamonu’da çalışırken Dünya Futbol Kupası maçlarını seyretmek için birçok kişi akşam vakti., arabalara yüklenmiş büyük aküler, televizyon cihazları ve antenlerle Ilgaz dağlarının TV yayını ulaşan yerlerinde battaniyelere sarılıp maç seyretmeye gidiyordu. Halbuki o zamanlar İzmit’te TV yayını vardı.. Şimdi İzmit’te olan herşey Kastamonu’da da var. Hatta fazlası bir şey daha var: Havası temiz. İnsanlar orada İzmit’te olduğu gibi zehir solumuyor. Ne büyük avantaj.
YAĞMUR YAĞDIĞI ZAMANLAR
Çatalzeytin, Kastamonu ilinin Karadeniz kıyısında yer alan şirin bir ilçesi. Kastamonu’ya mesafesi 103 km. Çok merak etmiştim 43 yıl önce Orman Bölge Şefi olarak çalıştığım bu ilçenin durumunu. Orada çalıştığım 1972-73 yılında Çatalzeytin-Kastamonu arasında standart karayolu yoktu, orman yolu vardı. Yağmur yağdığı zamanlar Çatalzeytin’den otobüsler kalkmazdı, yolun kuruması beklenirdi. Acaba, hala sadece “suyu ve havası güzel” olarak tarif edilen durumda mıydı?
GÖK MAVI, YER YEŞIL
Otobüs sabahın ilk ışıklarıyla Devrekani ilçesinden Çatalzeytine doğru 10-15 km kadar yol aldığında asfalt yolun vahşi topografik yapıya oldukça uyumlu şekilde devam ettiğini görünce çok sevindim. Otobüs yol tekniği açısından oldukça uygun dönemeçlerle ilerlerken, rampaları inip çıkarken doğal yapısını çok iyi korumuş ormanları farklı açılardan görmem mümkün oldu. Doğal ormanlar bir başka güzel. Önce Yaralıgöz isimli yer. Yol, yamacı ve çevresi yoğun bir orman örtüsü ile kaplı son derece güzel bir tepenin çevresini dolaşıyor. Devamında yamaçları ve taban arazileri ormanla kaplı derin ama geniş vadileri görüyoruz.. Uzaklarda adeta ormana gömülü kalmış küçük köyler. Gök mavi, yer yeşil. Başka renk yok.
ÇIPLAK YER YOK GİBİ
Hayatımda, herhalde ilk defa topografik yapısı bu kadar vahşi bir yörede otobüs yolculuğun uzamasını istedim. Yolun kenarında bazı yerlerde çok yaşlı dev ağaçlar görüyorsunuz. Altlarında yeni nesil, çeşitli yaşta ve türde genç ağaçlar. Çıplak yer yok gibi. Her taraf , derinliğine bakıldığında hafif karanlık ve yeşilin farklı tonları ile bezenmiş, doğallığını korumuş ormanla kaplı. Orman mühendisi olarak emeklilik sonrası geçen on iki yıllık özlemimi giderdim bu ormanları görünce, gözüm doydu.
TİTREK KAVAKLAR
Sarıçam, karaçam, göknar, kayın, meşe, gürgen, kızılçam ve titrek kavaklar. Ağaç türleri toprak yapısına, denizden yüksekliğe ve bakıya göre araziyi paylaşmışlar. Bazı yerlerde birbirleriyle karışmışlar. Son derece dik yerlerde bile çok yoğun topluluklar oluşturmuşlar. Ya ağaçların altındaki çeşitli ağaççık ve yabani otlara ne demeli. Orman altı bitki örtüsü çeşit bakımından son derece zengin.
MÜTHIŞ RENK ÇÜMBÜŞÜ
Ormanı seyrederken bir Eylül sonu, o anda bulunduğumuz yerden alttaki geniş vadinin karşı yamacına bakıldığında oluşacak manzara geldi aklıma. Meşe, kayın ve gürgen ağaçlarının yapraklarının kırmızıdan sarıya ve kahverengine dönüştüğü zamanlar oluşan müthiş renk çümbüşü. Yıllar öncesinde böyle bir zamanda işin içine hafifce yağan karın beyazlığı da karışmış ve son derece güzel bir görüntü oluşmuştu.
UÇSUZ- BUÇAKSIZ DENIZ MAVISI
Sonra çok uzaklardan Karadeniz’in ufku görülüyor. Ormanların yeşili sonrasında uçsuz- buçaksız deniz mavisi. Ama denize çok yaklaşmış olduğunuz halde Çatalzeytin’i göremiyorsunuz. Çünkü o yemyeşil bir ormanla örtülü dağın siperinde saklı. Önce onun yerleşim yerinden batıya doğru, göremediğiniz kıyı şeridine paralel gidip uygun bir yerden deniz kenarına inecek, adeta bir U çizeceksiniz. (Benim çalıştığım zamanlarda son derece dik bir rampa ile ilçenin çarşı kısmına inilirdi). İşte, karşımda kıyı şeridinde boylu boyunca uzanan ve sırtını ormanla kaplı dağın yamacına dayamış şirin ilçe Çatalzeytin.
ŞAHANE BİR ÇAM ORMANI
Deniz kenarına gittim, sırtımı denize dönüp ilçeye baktım. Bulunduğum yerden ilçenin ana yerleşiminin hemen hemen yarısı gözüküyor. Sahil yoluna paralel olarak dizili, çoğu çok eski bahçeli evlerin yerine betonarme binalar gelmiş. Bunlardan bir kısmı, yer bulamamış, yamaca yerleşmiş. En üst tarafta yer alanlardan sonra doğal durumu hiç bozulmamış şahane bir çam ormanı başlıyor ve yamacın zirvesine kadar kesiksiz devam ediyor. Gözün görüş alanında ormanın kapladığı alanın payı binaların kapladığı alana göre çok fazla. İşte ilçenin güzelliği aslında bundan kaynaklanıyor.
DENIZIN SUYU BİLLUR GİBİ
Burada yaşamımı sürdürdüğüm İzmit’ten farklı çok şey var: Yakınlarda hiçbir sanayi tesisi yok. Bir yerlerden havayı kirleten gazlar gelmiyor. Oksijen üreten orman ve deniz yanyana. Gürültü kirliliği konu değil. Denizin suyu billur gibi. Su bol. 1974 yılında Orman İşletmesinde çalışırken lojman inşaaatı sırasında bir yamaç kaynağına rastlamış ve onu boru içine almış, işletmenin bahçesinde bir yere bağlamıştık. 43 sene sonra gittim, su aynı yerde, 5 cm kadar çapında ucu açık borudan hala gürül gürül akıyor. İlçede su problemi yok. Bu kadar gür ormanlarla kaplı yörede su problemi olmaması çok normal.
MUHTEŞEM BİR ORTAM
İnsanlar doğup büyüdükleri ve sürekli yaşadıkları yerde olan değişimleri kolay unuturlar. Çoçuklarında, yıllar geçtikçe olan değişimleri anne- babasının unutması gibi bir olay. Bu yüzden oranın yerlisi arkadaşlarım benim bazı değişimleri hatırlamama hayret ettiler. Ama kesin olan birşey var: Bu ilçe 42 sene önce daha güzeldi. Çünkü; o zamanlar denizin kıyı çizgisinden itibaren 3-4 m mesafeye kadar çakıl taşı olarak tanımlanan taşlardan oluşan bir alan vardı. Bu alandan sonra, stabilize sahil yoluna kadar oldukça geniş, kum kaplı bir şerit yer alırdı. Deniz kıyısında bir- iki metre ilerleyince suyun derinliği aniden arttığı için belli zamanlarda büyük dalgaların sürüklediği sular kum tabakasında yayılır, geri çekilirken içlerindeki balıklar sahilde kalırdı. Bazı kişiler onları toplamaya giderdi. Çok ilginçti. Evlerinin önünde oturanlar ve kaldırım üstünde oturup çay- kahve içenler denizin sahile vuran dalgalarını görürdü..İnsanlar sırtlarında orman, gözleri önünde deniz ile yaşardı.
HALKIN DENIZLE BAĞI KESİLMİŞ
Bana sorarsanız ilçeyi imar ediyoruz diyenler çok kötü bir şey yapmışlar: Deniz kenarına, gidiş- geliş, ortası yeşil şerit sahil yolu yapmak için kıyı çizgisine oldukça yakın bir mesafede oldukça yüksek bir duvar çekmişler ve bu duvar ile önceki karayolunun arasında kalan meyilli kısmı duvar yüksekliğince doldurmuşlar. Böylece, ilçenin kıyısı boyunca halkın denizle bağı kesilmiş. Deniz kenarında bir yerleşim yerinde yayaların denizi görmek için deniz kenarına gitmesi gerekiyor ise orada çok yanlış bir uygulama yapılmış demektir. Sahil yolunun bulvar haline getirilmesi için orman, ilçe, kumla örtülü kıyı şeridi ve deniz bağlantısının oluşturduğu şahane manzara yok edilmiş. çok yazık. Halkın denizle hem görsel hem de fiziksel bağlantısı kesilmiş.
BALIKÇI BARINAKLARI
Çok olumsuz bir diğer çalışma Ginolu’da yapılmış. İlçenin batısında, Abana yolu üzerinde Çatalzeytin’den takriben 8-10 km mesafede, etrafı ormanla kaplı bu şahane koy mahvedilmiş. Böyle güzel bir koy, balıkçı barınağı yapılma amacıyla ancak bu kadar mahvedilir. İnşaat sırasında büyük bir kısmı doldurulmuş, doğal yapısı kaybolmuş. Öyle ki koy, koy olmaktan çıkmış.. Gördüğümde çok üzüldüm.
KENDİ YAĞINDA KAVRULUYOR
Sahildeki kapalı çay bahçesinde bayanların, genç kızların gecenin geç saatlerine kadar okey oynayabildiği bir toplumsal yapı var Çatalzeytin’de . Kendi yağında kavrulan bir ilçe tanımlaması yapabiliriz. Çünkü ekonomik imkanlar çok sınırlı. Ama halkı son derece misafirperver.
HES’LERE HAYIR
Orada basılmış bir kitap verdiler bana .Üstünde “HES’e hayır” yazıyor. Böyle küçük bir ilçede HES’lerin yaratacağı zararlar konusunda bu kadar güzel bir kitap nasıl yazılabilir.? Bu kadar bilgiyi nasıl derleyip-toparlamışlar şaşırdım kaldım. Bu da halkının aydınlık yüzü.
TAŞOCAKLARININ AÇILMASI
Çatalzeytin yüzünü turizme dönmeli diyorum. Çünkü küresel sıcaklıkta artışın yakın gelecekte Karadeniz bölgesini yaz aylarında aranılan yer yapacağına inanıyorum. Yani güneyin tatil beldelerinin yerini, önümüzdeki yıllarda kuzeyde olanlar alacaktır diyorum. Sıcaktan bunalan insanlar yazın Karadeniz kıyısındaki yerleşim yerlerine geleceklerdir. Bu olurken dağ turizmi, yayla turizmi önem kazanacaktır. Bu yüzden yapılan hatalara rağmen hala çok güzel olan Çatalzeytin gibi yerler özellikle doğal güzelliklerini korumak zorundadır. Ama bu konuda en dikkate değer tehlike yeni ve otoban konumunda yolun sahilden geçirilmesidir.
YOL SAHİLDEN GEÇERSE…
Çatalzeytin’liler şunu unutmasınlar: Böyle bir şey olur, yol ilçe ile deniz arasından geçirilirse bütün doğal yapı, dolayısıyla güzellik ortadan kalkacaktır. Zaten yol yapım aşamasında taş ocaklarının açılması , ağır vasıtaların kullanılması ve şantiyeler nedeniyle doğal olan herşey başlangıçta zarar görecektir. Kıyılarda hep böyle olmuştur. Çatalzeytin’li dostlarım şunu da hiç unutmasınlar. Yol sahilden geçerse ilçe sık sık sel baskınlarına da uğrayacaktır. Ben Çatalzeytin’de yıllar sonra buluştuğum arkadaşlarıma şunu söyledim: “Siz cennette yaşıyorsunuz, haberiniz yok”