1968 baskısı. Yazarı Prof. Dr. Hikmet Birand. Çok güzel ve ilginç bir kitap. Bu kitabı Orman ve Ziraat mühendisliği, Peyzaj, Botanik tahsil edenler mutlaka okumalı. Çevre ve Ekoloji konusunda çalışan sivil toplum örgütleri bu kitabı edinmeli…
Kitabın yazarı, arada bir Ankara’da, Dikmen’in ardındaki Çaldağı’nın doruğundaki yaşlı bir Alıç ağacının yanına gidiyor. Onunla bitki dünyası konusunda kurgusal olarak sohbet ediyor.
Alıç ağacından bitki dünyası ile ilgili bilgiler ediniyor. Böyle kurgusal söyleşileri baz alarak kitap yazabilecek kişinin bilgisinin yanısıra çok duygu yüklü olması gerekmez mi?
Bu yüzden Hikmet Birand’ın yaşamını araştırdım. Karaman’da doğmuş ve 1904 -1972 yılları arasında yaşamış bir bilim adamı.
Bazen insanın bir anda gördüğü şey hayatına nasıl yön verebiliyor; yıl 1922-1923 olmalı. Trene binmiş ilk defa İstanbul’a geliyor, lise sonrası eğitimine devam etmek amacıyla. Yolculuğunun büyük kısmı kurak Anadolu topraklarında geçtikten sonra, sabahın ilk ışıklarıyla uyandığında trenin penceresinden gördüğü manzara onu adeta büyülüyor. Tren Arifiye ile Sapanca arası bir yerlerdedir. Aman Allahım! Bu ne güzellik, bu ne yeşillik … Ağaçlar ve ormanlar.
Bir anda karar veriyor: Yüksek tahsilini bitkilerle ilgili bir konuda yapacaktır.
Kararını uyguluyor. O zamanlar Yüksek Okul veya Üniversite’ye girmek için giriş imtihanları yok. Bu imtihanlar yüzünden aklına hiç gelmeyen bir yerde okumak yok…
İstanbul Halkalı Yüksek Ziraat Okulu'nu bitiriyor. Sonra Almanya´da Bonn Üniversitesi´nde Doğabilim Uzmanlığı ve Felsefe doktorası yapıyor. 1933 yılında yurda dönüyor ve Yüksek Ziraat Enstitüsü öğretim üyeliğine tayin ediliyor. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Botanik Enstitüsü'nde doçent ve profesör oluyor ve 1949 yılında bu üniversitenin rektörlüğüne atanıyor.
“Büyükada’nın yeşil örtüsü” (1936), “Keltepe Ormanlarında Bir Gün” (1948), “Türkiye Bitkileri” (1952), “Anadolu Manzaraları” (1957) kitaplarının da yazarı olan H.Birand bitki sosyolojisi bilim dalının Türkiye'deki kurucusudur.
Kitabın önsözünde şunları yazmış: Bu kitabı okuyanlar Anadolu’ya özgü renklerin, özelliklerin yapıcısı olan otların, çimenlerin, ağaçların, ormanların, tüm bitkilerin yaşayış düzenini, o düzenin bize ettiği iyilikleri anlasınlar, onlara karşı davranışlarına saygılı bir çekidüzen versinler…
Ne güzel yazmış…Nur içinde yat hocam… Fakat bitki dünyasına saygı mı kaldı? Senin trenin penceresinden gördüğün ormanların yerinde şimdi betondan binaların oluşturduğu yerleşim yerleri bulunuyor.
Anadolu’da kara yoluyla yolculuk yaptığınızda çıplak toprakların bir yerlerinde ufak gruplar halinde orman ağaçları görürsünüz. Bunlar çok yıllar öncesinin ormanlarından hayatta kalabilen parçalardır. Yani oralarda bir zamanlar orman olduğunun delilidirler. Bu konuda Alıç ağacı, hocamıza bakın neler anlatmış:
Anadolu topraklarında doğal olarak bulunduğu belirlenmiş birçok iğne yapraklı ve geniş yapraklı orman ağacı türleri vardır. Bu türlerin, Anadolu topraklarında bulunabildiği en üst ve en düşük yüksekliklerin olduğu alan hesaplandığında ortaya çok ilginç şu sonuç çıkmaktadır: Bir zamanlar Anadolu’nun kapladığı alanın %70’den fazlasının ormanlarla kaplı olduğu anlaşılmaktadır.
Şu orana bir bakar mısınız? Bir zamanlar Anadolu’nun %70’i ormanla kaplı iken günümüzde %80’i çıplak…
Bazı zamanlar gazetelerde ve TV’lerde haberler çıkıyor; Orman varlığımız artıyormuş! Benim gibi bir Orman Mühendisi, emekli olduğunda, önceden içinde dolaştığı ormanların yerinde yeller estiğini görüyorsa orman alanının arttığına nasıl inansın?
Bu olay enflasyon rakamlarına benziyor. Hani çarşıdaki ile resmi kurumların dedikleri arasındaki fark gibi…
Kaynak:
Birand H. 1968.Alıç ağacı ile sohbetler.