Muğla ili Milas ilçesine bağlı İkizköy‘e doğru kömür madeninin geldiği bölgeye mahalledeki yurttaşlar tarafından ‘Ölüm Çukuru’ deniliyor. Önce adım adım ilerleyen çukur şimdi hızla yayılmaya başladı.
VİDEO İÇİN TIKLAYINIZ
https://www.youtube.com/watch?time_continue=7&v=hcJtU3R9AJQ&feature=emb_logo
Köylü yurttaşlar zeytinliklerini, mezarlığını, hatıralarını, yaşamını madene kaptırıyor. Mahalleli zararlı olduğuna inandıkları madeni kesinlikle istemiyor ama maden dur durak bilmiyor. Bütün canlıları, otlakları, ormanları, zeytinlikleri, umutları tüketecek bir tehdit olarak büyümeye devam ediyor.
Köylü yaşamını karartan bu madene en başından beri karşı. Ama Termik Santral kömür istiyor. Maden sahasında dev kamyonlar, vinçler sürekli olarak çalışıyor. Artık hastalıklar çoğalıyor, ekinler, zeytinler azalıyor, hayvanlar ölüyor. İkizköyhalkı ise insanca yaşamak hakkı istiyor.
İKİZKÖYLÜ KADINLAR ANLATIYOR: DERDİMİZ İNSANCA YAŞAMAK
-Biz dünyaya gözümüzü burada açtık. Bu topraklarda emekledik, yürüdük, koştuk; çocuk olduk, çocukluğumuzu yaşadık. Emeği büyüklerimizden, dağlara sırtında tek tek fidan taşıyıp yılmadan elleriyle toprağa işlediklerinde öğrendik. Özgürlüğü, doyasıya koşup dizlerimizi yaraladığımız bu topraklarda, koşmayı hiç bırakmadığımızda öğrendik. Küçük yaşlarda hayvan ve doğa sevgisini tattık. Bunlara saygı duymayı da minnet etmeyi de yine bu topraklarda öğrendik. Bazen bir ağacın gölgesinde dinlendik, bazen çağlayan deresinden susuzluğumuzu giderdik, bazen de yeni yeşermiş çimlerin üstünde bir kap yemek yedik. Biz bu köyün topraklarına sevgimizden başka hiçbir şey vermedik, fakat karşılığında hak ettiğimizden çok daha fazlasını aldık, öğrendik. Yeri geldi evimiz, ailemiz; yeri geldi dostumuz yoldaşımız oldu karanlıklarda. Bir zamanlar nimetiyle, havasıyla, suyuyla, tüm gücü ve canlılığıyla bizi yaşatan bu topraklar, şimdi nasıl oluyor da yavaş yavaş ölüyor, yok oluyor sessizce? Şimdi bu gördüğümüz, kaybolmaya yüz tutmuş saklı cennetimiz, bizim anılarımızda yaşattığımız kahkahalarla dolu çocukluğumuz mu? Burada devrilen her ağaç, her birimizin kalbine inen bir balta gibi şimdilerde. Bize bir şeyler öğretmekten hiç vazgeçmeyen topraklarımız, gitmeden son bir şey daha öğretti bize: insan bir zamanlar her karışını ezberlediği evini, hiç tanıyamaz hale gelebiliyormuş. Herkesin yanlış bildiği bizimse yaşadıkça öğrendiğiniz bir gerçek var: doğa bize emanet değil, biz doğaya emanetiz aslında. Doğanın bizden aldığı hiçbir şey yok, ihtiyacı da. Daha önce de söylendiği gibi, doğa ile savaş halindeyiz. Kazanırsak kaybedeceğiz.
-Hafta sonunu iple çekerdik çocuklarımla köye geleceğiz diye daha iki sene öncesine kadar karabasan gibi çöktüler köyümuzun üstüne aldıkları yetmiyor hiç bir zaman daha fazlası gerek onlara para daha çok para insanların duygularının hiç mi hiç önemi yok.
-Esma annemi getirdik köye, çam ağaçlarına bir bakışı var, toprağa attı kendini hemen, “öldüm Milas’ta” diyor, “ah köyüm ah köyüm çok acı gerçekten!”
-Çok uzun zamandır gitmiyorum köye eşim görme daha iyi diyordu içim acıdı kalbim çok yazık oldu köyümüze ne meyveler ne zeytinler ne çok zambak kokusu sarardı ben girdiğimde yukarı mahalleye!