Hazar Bölgesi’nin hukuki statüsü çevresindeki ülkeler açısından, bir sorun olmaya devam ederken; Türkiye’nin enerji transferinde merkez ülke olması için, bölge hayati öneme sahiptir.
Hazar'ın Hukuki Statü Sorunu ve Statü Sorununa Bölge Ülkelerinin Yaklaşımları
Sahip olduğu enerji kaynaklarıyla ciddi bir potansiyeli olmasına rağmen bölge ülkelerinin Hazar’ın hukuki statüsü üzerinde vardıkları herhangi bir mutabakat bulunmamaktadır. Bölgede enerji rezervleri bulunan ülkelerin anlaşma sağlayamadıkları alanların başında statü sorunu gelmektedir. Hazar Bölgesi’nin hem jeolojik açıdan incelenmesinin zor olması hem de ilgili uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde farklı yorumlara açık yapısı bölgenin hukuki statüsünün belirlenmesini zorlaştıran faktörler arasındadır. Bu bağlamda Hazar Bölgesi’nin bulunduğu havzanın farklı özellikler göstermesi, bölgenin hukuki statüsünün deniz mi ya da göl mü olduğu konusunda farklı fikirlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Hazar Bölgesi’ne kıyısı olan devletlerin hukuki statü konusunda yaşadıkları fikir ayrılıklarının herhangi bir çözüme kavuşturulamaması bu sorunun günümüze kadar taşınmasına yol açmıştır. Statü konusunda varılamayan uzlaşı bugün ülkeler arasında yaşanan birçok anlaşmazlığı da beraberinde getirmektedir. Hazar’ın deniz veya göl olması durumunda değişecek olan mevcut sınırların ülkelerin sahip olacağı petrol ve doğalgaz rezerv miktarını etkileyecek olması ülkeler arasında yaşanan çatışmanın temelini oluşturmaktadır. Hukuki statü konusunda ülkeler arasında herhangi bir uzlaşı olmamasına rağmen bölge ülkeleri sahip oldukları kıyı şeridine göre belirlenmiş kendi karasularından, Münhasır Ekonomik Bölgeleri’nden (MEB) ve kıta sahanlıklarından enerji rezervlerini çıkarma, üretme ve transfer faaliyetlerini gerçekleştirmektedirler. Bu ülkelerin farklı uzunlukta kıyılara sahip olması, Hazar üzerindeki sınırlarını da aynı oranda etkilemektedir. Statünün belirsizliği, enerji rezervlerinin tespiti ve kullanılması konusunda ülkelerin zaman zaman karşı karşıya gelmesine neden olmaktadır.
Bu sebeple bölgedeki birçok devlet kaynakların çıkarılma, pazarlanma ve transferinde kullanacağı ulaşım kanallarını inşa etme konusunda zorluk çekmektedir. Bu durum enerji kaynaklarının etkin bir şekilde kullanılmasının önüne geçerek bölge ülkelerinin ekonomik kalkınma süreçlerine olumsuz etki yapmaktadır.
Hazar'ın Hukuki Statü Sorunu
SSCB’nin dağıldığı 1991 yılına kadar Hazar ağırlıklı olarak SSCB kontrolü altında bulunmakta iken bölgedeki diğer bir ülke olan İran da Hazar üzerinde hak iddia etmiştir. Hazar’ın statü probleminin çözümüne yönelik 1940 yılında Rusya ile İran arasında yapılan anlaşmayla Hazar Bölgesi’nin statüsü “Sovyet-İran Denizi” olarak belirlenmiştir. Hazar Bölgesi’nin hukuki statü sorunu SSCB’nin dağılmasından kısa bir süre sonra ortaya çıkan bir konu olmuştur. SSCB sonrası dönemde bağımsızlığını kazanan Azerbaycan, Türkmenistan ve Kazakistan ile birlikte bölgede beş ülkenin varlığı farklı çözüm önerilerini de ortaya çıkarmıştır. Hazar’ın statüsü ile ilgili ortaya atılan üç yaklaşım mevcuttur. Bu yaklaşımlardan ilki, Hazar’ın deniz olarak kabul edilmesi durumunda her ülkenin karasularının, MEB’lerinin ve kıta sahanlıklarının belirlenmesidir. İkinci yaklaşım, göl olarak kabul edildiği takdirde uygulanacak sınır gölü statüsü veya ortak kullanım yaklaşımı yönündedir. Üçüncü yaklaşım ise, Hazar’ın normal göl ve denizlerden farklı bir yapıya sahip olduğu kabul edilerek bu havzada özel statü uygulanması yönündedir. Konu ile ilgili yalnızca Rusya bu yaklaşımı teklif olarak sunmuş olsa da ülkeler tarafından suistimale uğrama ihtimalinin yüksek olması nedeni ile bu çözüm önerisi çoğunluk tarafından kabul görmemektedir. Hazar’ın statüsünün belirlenmesi konusunda ortaya atılan yaklaşımlar kıyıdaş beş ülke tarafından yapılan çeşitli toplantılarda tartışılmıştır. Beş ülke arasında yapılan ilk önemli toplantı 1995 yılında İran’ın başkenti Tahran’da gerçekleştirilirken statü konusunda günümüze kadar varılmış herhangi bir mutabakat bulunmamaktadır. Kıyıdaş devlet başkanları düzeyinde yapılan ikinci önemli toplantı ise 23-24 Nisan 2002 tarihinde Türkmenistan’da gerçekleştirilmiştir. Statü konusunda herhangi bir anlaşmaya varamayan devlet başkanları üçüncü kez 2007 yılında İran’da buluşmuşlardır. Kıyıdaş devletler tarafından imzalanan ilk siyasi belgenin ortaya çıktığı bu toplantı sonucunda da ülkeler statü konusunda herhangi bir anlaşma sağlayamamışlardır. Öte yandan 2015 yılı Mart ayında Bakü’de dördüncü kez bir araya gelen kıyıdaş ülkelerin anlaşmaya vardığı önemli konulardan birini su yüzeyinin beşe bölünmesi oluştururken bu sürecin nasıl işleyeceğiyle ilgili durum ise hala belirsizliğini korumaktadır. Ayrıca 27-29 Ocak 2016 tarihleri arasında Türkmenistan’ın Aşkabat kentinde dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantının ana gündemini Hazar’ın statü sorunu oluşturmuştur. Aşkabat’taki toplantıda ülkeler Bakü toplantısındaki tavırlarını devam ettirirken bu toplantıda su yüzeyinin beşe bölünmesi konusuna dair bir çözüm önerisi geliştirilememiştir.
Hazar Bölgesi’ndeki enerji kaynaklarının dünya pazarlarına açılmasında son yıllarda rol almaya başlayan Türkiye açısından da bölgenin önemi her geçen gün artmaktadır. Türkiye, Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) petrol boru hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) doğalgaz boru hattı ile Hazar Bölgesi’ndeki enerji kaynaklarının aktif bir şekilde kullanımını sağlamaktadır. Türkiye ayrıca, 2015 yılında temeli atılan Güney Gaz Koridoru (GGK) kapsamındaki Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) projesiyle birlikte Hazar Bölgesi’ndeki rezervlerin dünya pazarlarına transferini sağlayan merkez ülke pozisyonunu da elde edecektir. TANAP projesi küresel enerji piyasalarına açılmak isteyen diğer Hazar Bölgesi ülkelerinin de ilgisini çekerken bu durum enerji ithalatında ülke çeşitliliğini sağlamak isteyen Türkiye’ye ciddi fırsatlar sunmaktadır.
Türkiye’nin Hazar Bölgesi’nde geliştireceği politikaların belirlenebilmesi adına bölgenin enerji görünümü ve statü sorununda ülkelerin aldıkları pozisyonların analiz edilmesi gerekmektedir. Enerjinin günümüzde ülkelerin ekonomileri ve dış politikaları üzerinde gittikçe artan etkisi göz önüne alındığında Türkiye açısından Hazar Bölgesi önemli bir konumda bulunmaktadır. Hazar Bölgesi çevresinde bulunan ülkelerin petrol ve doğalgaz kaynaklarını Avrupa pazarına ihraç etme istekleri ve bu amaca ulaşmada en uygun güzergahın Türkiye’den geçtiği düşünüldüğünde Hazar Bölgesi ülkeleri ile geliştirilecek politikalar önümüzdeki dönemde Türkiye’nin enerji merkezi olma hedefine ciddi katkı sağlayacaktır. SETA’ya bu konuda analiz raporu hazırlayan Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl ve araştırma asistanları Mehmet Kızılkaya ve Salihe Kaya konjonktürel bilgilenmemize ışık tutmuşlardır.
Hazar Bölgesi Ülkelerinin Statü Sorununa Yaklaşımları
Rusya
Hazar’ı göl olarak kabul eden Rusya “ortak kullanım” senaryosu üzerinden hareket etmektedir. Rusya’nın Hazar’ı deniz olarak kabul etmemesi; Hazar’ı Karadeniz ve Baltık Denizi’ne bağlayan Volga-Don Kanalı’nın uluslararası bir statü kazanmasını ve ülkelerin serbestçe dolaşım hakkı elde etmesini istememesinden kaynaklanmaktadır. Azerbaycan ve Kazakistan ile varılan anlaşma sonucunda ise Hazar’ın ulusal sektörlere bölünmesi konusunda uzlaşılmıştır.
İran
Hazar’ın yüzde 20’lik beş eşit parçaya bölünmesinden yana tutum sergileyen İran, bölgede enerji rezervi en az olan ülke konumundadır. İran’ın bu yönde hareket etmesinde; Azerbaycan sınırlarında bulunan Araz-Alov-Şark sahasına bu yolla ulaşacağını düşünmesi etkili olmaktadır.
Azerbaycan
İlk zamanlarda deniz statüsü yönünde söylemler geliştiren Azerbaycan, sonrasında her ülkenin petrol ve doğalgaz sahalarını uluslararası hukuk kurallarına göre kullanıma açan “sınır gölü” senaryosunu savunmaktadır.
Kazakistan
Hazar’ın deniz statüsü yaklaşımını ilk başlarda destekleyen Kazakistan, günümüzde Hazar’ın göl statüsüne bağlı orta hat esasını savunmaktadır. Bu bağlamda “sınır gölü” anlayışına yakın bir duruş sergilediği görülen Kazakistan Azerbaycan’dan farklı olarak, Hazar’ın yalnızca deniz yatağının ve kaynaklarının ulusal sektörlere bölünmesini, geri kalan deniz yüzeyindeki faaliyetlerin ise ortak kullanıma açılmasını istemektedir.
Türkmenistan
İlk olarak göl statüsü kapsamındaki ortak kullanım anlayışını benimseyen Türkmenistan, zaman içerisinde tutum değiştirerek bu görüşten uzaklaşmış ve “sınır gölü” statüsünü savunmaya başlamıştır.