Son yıllarda sürdürülebilir şehirler gündeme geldiğinde kentlerdeki nüfusun yoğunluğu, iklim değişikliğinde kentlerin rolü ve kaybedilen hayat ya da yaralanmalar sonucu oluşabilecek engeller karşımıza en çok çıkan üç konu oluyor.
2015 yılında düzenlenen, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda en önemli etkinliklerden birisi 195 devletin en üst düzeyde temsil edildiği, 10 bini aşkın sivil toplum önderinin katıldığı, önemli hedef ve eşiklerin belirlendiği 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı (COP21). Kyoto’nun sona ereceği 2020 yılından sonra yeni küresel iklim politikalarını düzenleyecek olan çerçeveyi belirleyen, COP21’in ardından imzalanan Paris Anlaşması ile taraflar, sıcaklık artışının 1,5 santigrat derecede tutulmasını ve mümkünse 2 santigrat dereceyi aşmamasını karara bağladı (Yerkürenin ısınması 1 dereceye ulaşmış durumda). Kentlerimizi inşa etme, yönetme ve içinde yaşama şeklimizde bir farklılık yaratmaksızın iklim değişikliğinin etkilerini azaltmamız mümkün değil. Dolayısıyla iklim değişikliğiyle mücadelede alınacak önlemler açısından şehirler önemli bir role sahip.
Yol güvenliği üzerine yayınlanan Küresel Durum Raporu 2015’e göre, tüm dünya çapındaki nüfus ve motorlu araç sayısının artışına rağmen her ne kadar trafikte can kaybı daha durağan hale gelse de, beklenen olumlu değişim olması gerektiğinden yavaş gerçekleşiyor. 2015 yılı Kasım ayında 100 farklı ülkeden delegeler Brezilya’da bir araya gelerek 2020 yılına gelinceye kadar trafikte can kaybını yarıya indirmeye yönelik çözüm önerilerini tartıştı. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinde de önemli bir aşama olarak kabul edilen bu hedef için aşırı hız, alkol, emniyet kemeri gibi en çok ölüme yol açan faktörlere yönelik kanun çıkarılması, yaya yolu ve bisiklet yolunu ayırarak kentlerde güvenli altyapı oluşturma stratejileri ön plana çıktı.
Geriye dönüp 2015 yılına baktığımızda, Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkenin, kentlerin yaşanabilirliğini ve sürdürülebilirliğini artırmak için önem arz eden Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Brasilia Yol Güvenliği Deklarasyonu, COP 21 Paris Antlaşması gibi uluslararası anlaşmalara imza attığını gördük. Bu antlaşmalar, ülkeler (dolayısıyla da kentler) için 2030 yılına kadar aslında iklim, kentleşme ve yol güvenliği gibi konularda net hedefler koyuyor.
Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu 2015 ile kentlerde yaşayan nüfusun yüzde 70’i geçtiği dünyamızda ve ülkemizde nasıl daha enerji verimli ve akıllı kentler oluşturabileceğimiz tartışılmıştı. Yaşanabilir Şehirler Sempozyumu 2016 ile ise Türkiye’nin de altına imza attığı uluslararası antlaşmalarda yer alan taahhütleri şehirlerimizde nasıl uygulayacağımız tartışıldı.
Sakarya Üniversitesi’nin etkinlik ortağı olduğu ve Sapanca NG Otel’de gerçekleştirilen sempozyumda, Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Başkan Toçoğlu’nun yanı sıra, Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mustafa Ayhan, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Atilla Arkan ve Prof. Dr. Musa Eken, Büyükşehir Bürokratları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan uzman Ömer Öztürk, Gölcük Orman İşletme Müdürü Hamdi Kaptanoğlu, Eko IQ Yerel Yönetimler Editörü Sibel Bülay, WRI US Direktörü Sam Adams, Boğaziçi Üniversitesinden Prof. Dr. Levent Kurnaz, İstanbul Politika Merkezi'nden Ümit Şahin, öğretim görevlileri, UHA Uluslararası Haber Ajansı ve Tüha Türkuaz Haber Ajansları Müdürü ve çok sayıda davetli yer aldı.
Kontrollü büyüme
Programın ilk konuşmasını yapan WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler Direktörü Arzu Tekir, “dünyamızın tanıklık ettiği en önemli kitlesel nüfus hareketliliğini günümüzde yaşıyoruz. Milyonlarca insan bölgelerinde savaş ve şiddetten kaçarak gelişmiş büyük kentlere göç etmektedir. Artan nüfus tüketimi arttırıyor ve buna paralel olarak da yeni istihdam alanlarına ihtiyaç duyuyoruz. Sonuç olarak dünyamızı gelecekte geriye dönülemeyecek derecede kirletmekteyiz. Büyümek kontrollü olmadığı sürece yarardan çok zarar getiren bir süreçtir” diye konuştu.
Nitelikli insanlar yetiştirmek gerek
Programın devamında konuşan Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Elmas, “Şehirlerin yaşanabilirliğini istatistiki olarak gösteren parametreler var. Kendi durumunu tespit edip, ülkeyle ve dünyayla kıyaslayıp, eksik yönlerini tamamladığınızda gelişmiş oluyorsunuz. Benim burada vurgulamak istediğim, bu kavramların hepsinin temel ve basit bir şeye dayandığıdır. Bunları yeni bir icatmış gibi algılamamız bizi zora soktu. Konfüçyüs’ün bir söz var; ‘Hayat gerçekten çok basittir, ama biz onu karmaşık hale getirmek için uğraşır dururuz.’ Bu sözü çok benimserim. Bu karmaşıklığı basitleştirmek de biz yöneticilere düşüyor. Sistemi kurunca iş basitleşiyor. Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası ve Büyükşehir Belediyemiz ile de iş birliği içindeyiz. Üniversite olarak bize düşen görev, nitelikli insan yetiştirmek ve bunu kurumlarla paylaşıp şehrimize destek olmaktır” ifadelerini kullandı.
İklim değişikliği büyük tehdit içeriyor
Programda konuşan Başkan Zeki Toçoğlu, “Son yıllardaki gelişmeler bir kez daha gösterdi ki, yerel ve ulusal konuları küresel konulardan bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değil. Küreselleşmiş bir dünyanın nimetlerinden yararlanıyor ve külfetlerine de katlanmak durumunda kalıyoruz. İklim değişikliği, maruz kaldığımız külfetlerin başında gelmektedir. İklim değişikliğinin ortaya çıkardığı tehdit, tüm insanlığın öncelikli sorunlarından biri haline gelmiş durumdadır. Dünyamız, ülkemiz ve kentlerimiz küresel ısınma tehdidi ile yüz yüzedir. Fakat, ne acıdır ki, maalesef uluslararası camia bu konuda henüz yeterli hassasiyeti göstermemektedir” dedi.
Fırsata çevirmeliyiz ki gelişim ve büyüme sürmeli
Başkan Toçoğlu, “İklim Değişikliği Anlaşmasını ve benzeri uluslararası yükümlülükleri, devlete ve yerel yönetimlere yeni yükümlülükler getirmenin ötesinde, dönüşüm için bir fırsat olarak görmeliyiz. Aldığımız tüm kararlarda, uyguladığımız tüm politikalarda, iklim etkisini dikkate almak durumundayız. Tasarruf, verimlilik, yenilenebilirlik, sürdürülebilirlik, çevreye karşı duyarlılık, insan odaklılık, güvenirlilik gibi kavramları tüm faaliyetlerle ilişkilendirmeliyiz. Maalesef her alanda israfın hüküm sürdüğü bir dünyada yaşıyoruz. Başta insan olmak üzere, tüm kaynakları hoyratça harcıyoruz. Her alanda yeniden bir verimlilik politikası belirlemek zorundayız. Özellikle enerji tasarrufu, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji payının artırılması konusu, önceliklerimiz arasında yer almalıdır” diye konuştu.
Sürdürülebilir kalkınma ve gereklilikleri
Başkan Toçoğlu konuşmalarını şu şekilde sürdürdü; “Öngörülen hedeflere ulaşmak için binaların yapımında, yaşam şeklimizde, ulaşım anlayışımızda enerji verimliliğini öncelemek durumundayız. Eğer gerekli önlemleri alamazsak, yaşam kalitemizi artırmak için inşa ettiğimiz kentler, geleceğimizi tehdit eden birimler haline dönüşebilir. Sürdürülebilir kalkınmadan ve çevreye duyarlı sanayileşmeden yana tavır almalıyız. İnsan, doğa ve çevre odaklı teknolojilere yatırım yapmalıyız. Politikalarımızda insanı merkeze koymak, tüm alanlarda erişilebilirliği, ulaşılabilirliği, işlevlerin uyumunu esas almalıyız. Kentlerimizi, konutlarımızı, ulaşım ağlarımızı her bakımdan güvenli hale getirmeliyiz. Bu açıdan kendimizi korumanın yolunun kentimizi korumaktan geçtiğini unutmamalıyız.”
Yeni bir anlayışla çalışmak gerek
“Bu dünyada bebek ölümlerine, savaşlara, işgallere, hastalıklara, doğa katliamlarına, çevre kirliliğine meleklerin yaptıkları sebep olmuyor. Her şartta daha fazla nasıl kazanabiliriz, nasıl sömürebiliriz düşüncesiyle hareket eden, doğayla rekabete giren, doğanın dengesini bozan ve Allah’ın insanların yaşamını daha huzurlu sürdürmesi için bahşettiği doğal güzellikleri hırsına kurban edenler tüm bu yaşananların sorumlusudur. Bu nedenle, artık konuşmanın ötesinde doğayı, kentlerimizi ve kendimizi koruyacak yeni bir anlayışı egemen kılmanın vakti gelmiştir.” Program daha sonra sempozyumun 1. Oturumu olan ‘Küresel Taahhütlerden Yerel Uygulamaları’ konusu ile devam etti.
Haber: Veysel Kavrayan
Gazeteci-Yazar-Eğitimci
veyselkavrayan@gmail.com