Covid-19’un yol açtığı/açacağı yıkım bunun yığınların bilincine çıkmasına vesile olursa, kazanan, “Büyük İnsanlık” olacaktır.
SİBEL ÖZBUDUN
ALMASINI BİLENE: COVID-19 DERSLERİ![*]
“Her şey sonunda iyi olacaktır.
Eğer iyi değilse,
daha sonu gelmemiş demektir.”[1]
Görüntüler sosyal medyaya düşerken midemizi bulandırdı: Kendine polis süsü verip, “Amcacım yaş kaç, sokaklarda dolaşıyorsun; bak bu seferlik ceza yazmıyorum” talkınıyla yaşlı adamla kafa bulan ve bu “ince” espriyi (herhâlde TT olma beklentisiyle) sosyal medyada paylaşanlar… Bir başka yaşlı adama maske takıp başından aşağıya kolonya boca edenler… Sokakta dolaşan yaşlıların tepesine su dolu poşetler fırlatanlar… Hastane önünden otobüse binmek için yalvaran yaşlı kadının yere savrulmasına aldırmayıp gaza basan sürücü…
“Yeni” Türkiye’nin yeni “vasat”ının yeni linç eğlencesi koruma amacıyla sokağa çıkmaları yasaklanan yaşlılar. Kürtler, Suriyeliler, LGBTİ’ler, sokak hayvanlarından sonra, son “öteki”ler…
Yalnızca Türkiye’de ve yalnızca yaşlılar değil. Covid-19, kendisinden önce yaklaşık bir “pandemi” boyutuna varmış olan bir başka unsurun, ırkçı ve faşizan reaksiyonları küresel ölçekte tetikledi. Bizim coğrafyada ağırlıklı olarak yaşlıların başına patlayan, Batı Avrupa ülkelerinde ve ABD’de Asyatik kökenlilerin başında… Yolda yürürken bir grup gencin saldırısına uğrayıp “Ne seni ne de korona virüsünü burada istemiyoruz” diye tekme tokat dayak yiyen Singapurlular mı arasınız (Londra),[2] metroda diğer yolculardan ölüm tehditleri alan yüzü maskeli Hong Kong’lu genç kadınlar mı (New York),[3] kentte dolaşması yasaklanıp otel hapsine mahkûm kılınan Güney Koreli turistler mi (İsrail),[4] yağmalanan Çin dükkânları mı (İtalya)?[5] Ya da Covid-19’a ısrarla “Çin virüsü” diyen ABD başkanı Trump?[6] İş öyle bir boyuta ulaştı ki, Wikipedia dünya ölçeğinde corona virüsüyle bağlantılı ırkçı ve yabancı düşmanı olayları listeleyen bir başlık açtı![7]
Salgın hastalıkların korkuyu “öteki nefreti”ne dönüştürerek desteklemeleri olgusu yabancı değil. 14. yüzyılda Avrupa’yı kasıp kavuran Kara veba salgını boyunca, Yahudi cemaatleri “Hıristiyanlara göre daha düşük oranlarda öldükleri” için “kuyuları, suları zehirleyerek hastalığı kasten yaydıkları” gerekçesiyle katliamların hedefi oldular. 16. yüzyıl sonu ila 17. yüzyıl başlarındaki salgınlarda ise korku ve düşmanlığın hedefine bu kez tüm “yabancılar” yerleştirilmişti ve örneğin I. Elizabeth döneminde çıkartılan bir fermanla yabancıların Londra’ya yalnızca “özel bir belge” ile girebileceği duyurulmuştu. Yalnızca “çok zenginlere” verilen, “çok özel” bir belge![8]
Ve 20. yüzyıl başlarında da, “İspanyol gribi krizi, 1918-1919 yıllarında üç dalga hâlinde, ABD’den Avrupa’ya Çin’e, Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar dünyayı kasıp kavurdu; özellikle, en yoksul, kurumsal yapıları zayıf ya da sömürge ülkeleri, gelişmiş ülkelerde de nüfus yoğunluğu yüksek kentleri, buralarda en yoksul kesimleri, göçmenleri vurdu; yaklaşık 50 milyon kişiyi öldürdü. İspanyol gribi, mikroplara/ virüslere karşı duyarlılığı, ‘türün/ ulusun kirlenmesi’ paranoyasıyla yakından ilişkili ırkçılığı, yabancı düşmanlığını, komplo teorilerini, milliyetçiliği körükledi.”[9]
Tabii felaketlerin faturasını yabancılara, şu ya da bu etnik-dinsel ya da cinsel gruba, bir azınlık ya da yaş grubuna kesme eğilimi halklara içkin, deyim yerindeyse “doğal” bir eğilim değil. İnsanlık tarihi tersine, dayanışma, diğerkamlık ve özveri örneklerine de sıkça tanık oldu: Yaşlılarını “kültürlerinin bekçisi” olarak görüp onlara büyük saygı gösteren, katılmadıkları av partisinde avın en “ballı” kısmını onlara sunan !Kung Ju/’hoansi’ler;[10] bedensel engelli bireylerin yıllar boyu topluluk tarafından desteklendiğini gösteren fosillerin tarihlendiği günümüzden 500 bin yıl öncesine tarihlenen paleolitik toplumlar;[11] yabancıları “evlat edinerek” topluluğun tam haklı bireyleri kılan kabile toplumları,[12] gemilerle topraklarına gelen ilk Avrupalıları yiyecek ve armağanlarla karşılayan Amerika yerlileri, 19. yüzyılda ABD’de ayaklanan kölelere destek vermek için İngiltere’de greve giden dokuma işçileri,[13] İspanya İç Savaşında Franko’ya karşı savaşmak için Cumhuriyetçilere katılan uluslararası tugaylar… ve Covid-19’e karşı mücadele için salgından kırılan İtalya’ya, İspanya’ya gönüllü giden Kübalı, Çinli doktorlar…
Örnekler çoğaltılabilir, ama gerek yok.
Bunlar neyi mi gösteriyor? Bencillik, yabancı düşmanlığı insana, insan doğasına içkin görüngüler değil, iktisadi-siyasal-tarihsel-toplumsal ürünlerdir. Eşitlikçi toplum yapıları, diğerkâm (altruist) eğilimleri beslerken, kaynakların eşitsiz dağılımına dayalı toplumsal örgütlenmeler, benmerkezciliği, yabancı korkusu/düşmanlığını vurgular.
Ve bu “ethos”un temelinde; insanların kaynakların eşitlikçi/adil dağıtılıp dağıtılmadığına ilişkin duydukları güven(/sizlik) yatmaktadır…
Kapitalizminin, hele günümüzdeki durağında yeryüzü kaynaklarının dağılımında muazzam bir eşitsizliğin yaratıcısı olduğunu görmek için, İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın yıllık raporlarına bakmak dahi yeterli: Dünyanın en zengin 26 kişisinin servetinin dünya nüfusunun yarısının (3.8 milyar kişi) servetinin toplamından fazla olduğu bir dünya…
Bitmedi:
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) 2018’deki raporuna göre 820 milyondan fazla insanın açlık çektiği bir dünya...
UNESCO’nun 2019 ‘Dünya Su Raporu’na göre 2 milyardan fazla insanın temiz su kaynaklarına düzenli erişiminin olmadığı bir dünya[14]…
DSÖ’nün 2018’de hazırladığı rapora göre, 2 buçuk milyar insan tuvaletsiz bir yaşam sürdürdüğü bir dünya…
Dünya Kaynakları Enstitüsü’nün (WRI) 2017’de hazırladığı bir rapora göre sürdürülebilir/düzenli barınma koşullarına sahip olmayan insan sayısının 1 milyar 200 milyondan fazla olduğu bir dünya…[15]
Yani insana değil, bir avuç plütokratın kazanma, durmaksızın, sınır tanımayan, hayatı yok etme pahasına daha çok, daha fazla kazanma iştahına teslim olmuş bir dünya…
İnsana yönelik temel hizmetlerin (sağlık, eğitim, barınma, su, beslenme, ulaşım…) özelleştirme talanına açıldığı, cep telefonu, Coca Cola, kozmetik üretimine halk sağlığından, temiz sudan[16] fazla yatırım yapılan bir dünya: Nâzım’ın, “Bir öyle şaşılası dünya ki burası,/ balıklar kahve içerken/ çocuklar süt bulamıyor. İnsanları sözle besliyorlar,/ domuzları patatesle...” dizeleriyle betimlediği…
Böyle bir dünyanın ancak empati, paylaşım, diğerkâmlık, özveri vb. duyguların baskılanıp bencillik, narsizm, ben-merkezcilik, kayıtsızlık, “öteki” düşmanlığı, rekabetçilik vb. duyguların beslenmesiyle taşınabilir olacağı açıktır. Kapitalizm bu duyguları besleyip karşıtlarını bastırarak sürdürür kendini. Elinden kül tablası yapmak için gorili, dişini kesmek için fili, derisinden çanta yapmak için timsahı katleden açgözlülük, savaştan kaçıp ülkelerine sığınan el kadar çocukları emeği, cinselliği ya da organları için pazarlayan acımasızlık… Ya da yalnızca önceden satın aldığı paket tur programının her saniyesini değerlendirebilmek saikiyle sahile vurmuş kaçak göçmen cesetlerinin beş yüz metre ötesinde plaj topu oynamayı sürdüren umursamazlık…
Dönelim mi yaşlılara? Neoliberal kapitalizm sağlık sistemini bir talan alanına dönüştürdükten sonra (misal: Türkiye’de devlet hastanelerinin kapatılıp “Şehir hastaneleri” adı altında, “5 yıldızlı” kalite ve fiyatta hastanelerin devreye girmesi… Ya da ABD’de[17] Kovid-19 tedavisi gören bir hastaya 35 bin dolar fatura çıkartılması[18], veya Fransa’da Acil Servis çalışanları sendikası sözcüsü Christophe Prudhomme’un deyişiyle ülkede acil servis yatak kapasitesinde 20 yılda 100 binlik bir düşüş olması[19] gibi…) sağlık hizmetleri, nüfusun büyük bölümü için erişilmez hâle geldi; sağlık altyapısı, geriledi, kâr getirici sektörler öne çıkarken kamu sağlığına yönelik hizmetler çöktü.
Bu durumda, çok kısa sürede çok geniş bir nüfus içinde yayılıp bulaştıklarının önemli bölümünü hastanelik eden bir pandemi karşısında, gerek sağlık görevlileri, gerek yatak kapasitesi açısından bir yıkım tablosu sergilemekte.
Bu, “en kırılgan, en dezavantajlı grupların dışlanması”nı getirir: Covid-19 salgını söz konusu olduğunda, yaşlılar bu grupların başında geliyor. Nitekim, yaşlıların Covid-19’dan ölme olasılığının çocuk ve gençlere göre daha yüksek olması, “salgının yaşlıların ülkelerin sosyal güvenlik sisteminden ayıklanması yolunda bir fırsat sunduğu” yolundaki söylemlerin önünü açtı.[20] Üretkenlik çağını geride bırakmış “asalak” yaşlılar sistemden elimine olup sessiz sedasız hayattan çekildikçe, genç, dinamik, üretken nüfusun önü açılacak, bir yandan sırtlarında “yük” hâline gelmiş bir ayak bağından kurtulurken, bir yandan da hak ettikleri kaynaklardan (sağlık hizmetleri, sosyal haklar, istihdam…) daha bol yararlanma olanağına kavuşacaklardı. En çarpıcı örneğini İspanya’da terk edilmiş bir huzurevine giren askerlerin yataklarda yaşlıların cesetleriyle karşılaşmasında,[21] ya da yine aynı ülkede bir doktorun “solunum cihazlarının 65 yaş üstündekilerden alınıp gençlere verildiğini” açıkladığı görüntülerde[22] veya İtalya’nın Parma kentinde görev yapan İsrailli doktor Gai Peleg’in, “Emirler doğrultusunda İtalya’nın kuzeyinde 60 yaş üzeri hastaların solunum makinelerine erişmesine izin vermeyeceklerini” söylemesinde[23] bulan bu tutumun somut adımları, nasıl bir sistemde yaşamakta olduğumuza dair ipuçları sunuyor.
Yaşlıların toplum üzerinde bir “yük” olduğu zaman zaman, açık bir dille resmî ağızlardan da itiraf ediliyor. Örneğin Teksas vali yardımcısı Dan Patrick, “Yaşlıların Amerikan ekonomisinin selameti için kendilerini kurban etmeye, yani ölmeye hazır olduklarını söylüyor!”[24] Amerikan ekonomisinin selameti ne mi? Onu da ABD Ticaret Bakanı Wilburr Ross açıklıyor: “Bu salgın Amerikan ekonomisine yarayacak. İstihdam Kuzey Amerika’ya geri dönecek!”[25]
Corona Bilim Kurulu üyesi Mehmet Ceyhan da CNN’deki canlı yayında “İnsan ömrü belli süredir; siz bunu ilaçlarla uzatıyorsunuz, Allah da insanları öldürsün diye virüsleri yaratıp nüfus dengesini sağlıyor” mealinde sözlerle[26] bu akıl yürütmeye “uhrevî” dayanak sağlıyor.
Böylelikle “kriz” durumunda yaşlıların (ya da etnik-dinsel-cinsel azınlıkların[27]) gemiden ilk atılacak “safra” muamelesi görmesi, normalleştirilmekte.
Bu anlamda, kendine “polis” süsü verip (dikkat: polis! Yani devletin/iktidarın aramızdaki yumruğu) yaşlı adamın başından aşağıya kolonya boca ederek “kafa bulan” genç adamın “hâlet-i ruhiye”si, kapitalist tarz-ı siyasetle iki bakımdan uyarlı:
- Kapitalist toplumlarda kaynaklar daraldıkça “altta kalanın canı çıksın”cı, ölümüne yarış baş gösterir. Ve fakat hiçbir işe yaramayan bunak ihtiyarın sokaklarda dolaşarak kendi hayatını riske attığını sanan “kolonyacı” genç bilmez ki, bu yarış gerçekte, halka tahsis edilmesi gereken yaşamsal kaynakların daha büyük bir parçasının sermayeye aktarılmasına yöneliktir; sosyal güvenlik sistemi üzerindeki baskı, hafifletilmelidir: gerekirse nüfusun en kırılgan bölümü gözden çıkartılarak… Böylelikle 1) Nüfusun çalışabilir (yani “sömürülebilir”) kesiminin hayatta kalma şansı arttırılacak; 2) Sağlık sistemi üzerindeki basınç hafifletilerek kitlesel tepkinin önüne geçilecek; ve 3) Böylece gereksiz bir “kamuculuk” ısrarı olasılığı bertaraf edilerek kamusal kaynakların sermayeye aktarılması sürdürülebilecektir.
- Son dönemlerde peşpeşe yönetime gelen “yeni sağ” iktidarlar halkın derindeki kaygı ve korkularını manipüle ederek, krizi fırsata döndürmeye çalışmaktadır. Virüs yayan “Asyalı” paniğini, “pandemik” göçmen korkusuna dönüştürme konusundaki çabalar bunu gösteriyor. İtalya’nın aşırı sağcı lideri Matteo Salvini salgını Afrikalı göçmenlere bağlayarak sınırların göçmenlere kapatılmasını istemesi, Almanya, Fransa ve İspanya’daki aşırı sağcı politikacıların ilk günden itibaren Schengen sahasının kapatılması çağrılarını yükseltmeleri ve Donald Trump’ın salgının Meksika sınırına inşa edilen duvarın ne denli doğru bir karar olduğunu gösterdiği iddiası, bunun kanıtları…[28]
Bütün bunlar, olasıdır ki yükselişteki “aşırı sağ” (=neo faşist) kitlelerin korku ve tepkilerini manipüle ederek siyasetin rejimleri otoriterleştirme çabalarına altyapı oluşturmakta. Coronavirüs sonrası dünyanın farklı olacağı konusunda neredeyse eli kalem tutan herkes hemfikir. Yuval Noah Hariri, ‘The Financial Times’dakiçok ses getiren makalesinde,[29] dünyanın önündeki iki tercihin “totaliter gözetim ile yurttaşların güçlendirilmesi” ve “milliyetçi izolasyon ile küresel dayanışma” arasında olacağını söylüyor.
Sorunun böyle konulmasının gerisinde insanları “neoliberal küreselleşme” ile “otoriter izolasyonizm” arasında bir tercihe zorlama itkisi sırıtıyor. Seçim gerçekten de bununla sınırlı kalırsa, korkarım yıllardır neoliberal elitlerin elinde yoksullaşmış, yoksunlaşmış, itilip-kakılmış, “küresellik”ten nasibi mülteci konumuna düşmek ya da kapıya yığılan mültecilerle baş etmek ve pandemiden ibaret olan panik içindeki geniş yığınların tercihi otoriter, milliyetçi bir izolasyon olacaktır: Nihayetinde otoriter-milliyetçi rejimler göçmen akınını engellemeye, sermayeyi “yurt içinde” tutarak en kırılganları elimine etme pahasına istihdam alanları yaratmaya, “hak etmeyenleri” (bekâr anneler, LGBTİ bireyler, yaşlılar, bedensel engelliler, azınlık mensupları vb…) sosyal güvenlik sistemi dışına sürerek “normal” yurttaşların koşullarını iyileştirmeye… muktedirdir. Ve popülist söylemleri, onları “en düşük ortak payda” (din-milliyetçilik-yabancı düşmanlığı, machism- anti entelektüalizm…) etrafında kümelenen yığınlar nezdinde daha muteber kılar.
Oysa seçim “milliyetçi izolasyon ile küresel dayanışma” arasında filan değil, kapitalizm ile sosyalizm arasındadır. Yeryüzünü bir avuç “süper zengin” adına yağmalarken giderek daha geniş kitleleri “artık nüfus”a dönüştüren, dünyayı soluk alınamaz bir gezegen hâline getiren, sömürü ve talanın sınırına gelmiş kapitalizm ne “liberal-küreselleşmeci” maskesiyle, ne de “otoriter-izolasyonist” maskesiyle sürdürülemez. Bu durum bir kez daha kolektivist, dayanışmacı bir ethos’u ve yeryüzü emekçilerinin her bakımdan selameti adına bir avuç plütokratın mülksüzleştirmesini, yani sosyalizmi tarih sahnesine çağırıyor.
Covid-19’un yol açtığı/açacağı yıkım bunun yığınların bilincine çıkmasına vesile olursa, kazanan, “Büyük İnsanlık” olacaktır.
28 Mart 2020 15:45:33, İstanbul.
N O T L A R
[*] Önsöz, Yıl:15, No:44, Bahar 2020…
[1] John Lennon.
[2] Suyin Haynes, “As Coronavirus Spreads, So Does Xenophobia and Anti-Asian Racism”, The Time, 6 Mart 2020.
[3] Yasmeen Serhan ve Timothy McLaughlin, “The Other Problematic Outbreak”, The Atlantic, 13 Mart 2020
[4] Lahav Harkov, “South Korean gov’t summons Israeli diplomat following Israel travel ban”, The Jerusalem Post. 23 Şubat 2020.
[5]“Coronavirus prompts ‘hysterical, shameful’ Sinophobia in Italy”, aljazeera.com, 19 Şubat 2020.
[6] “Trump, konuşmasında ‘Çin virüsü’ kavramını kullandı. Web’in karanlık köşelerinde tartışılan komplo teorileri aniden resmi ağızlardan dillendirilmeye, ‘The Financial Times gibi ana akım yayınlarda aktarılmaya başlandı. Resmi görüş bu virüsün, Wuhan eyaletindeki hayvan eti satılan çarşıda, yarasa eti ile yılan eti arasında bir yerlerden insana sıçradığı biçimindeydi. Bu açıklamanın Batı’da, jeopolitik, ırkçı yargıları yansıtılıyordu: Virüs salgının sorumlusu Çinlilerdir. Çinliler bu ‘iğrenç’ şeyleri yemeseler bunlar olmaz.” (Ergin Yıldızoğlu, “Koronavirüs, Komplo ve Paranoya”, Cumhuriyet, 19 Mart 2020, s.11.)
[7]https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_incidents_of_xenophobia_and_racism_related_to_the_2019%E2%80%9320_coron avirus_pandemic#cite_note-:9-142
[8] World Economic Forum, “From the Black Death to Coronavirus: what we haven’t learned from history”, 12 Mart 2020, https://www.weforum.org/agenda/2020/03/coronavirus-and-the-black-death-spread-of-misinformation-and-xenophobia-shows-we-haven-t-learned-from-our-past/
[9] Ergin Yıldızoğlu, “Her Şey Değişirken Aynı Kalmış”, Cumhuriyet, 27 Şubat 2020, s.12.
[10] Biesele, Megan and Nancy Howell. 1981. ”‘The Old People Give You Life’: Aging among !Kung Hunter-Gatherers.” In Other Ways of Growing Old: Anthropological Perspectives, edited by Pamela T. Amoss and Stevan Harrell, 77-98. Stanford, CA: Stanford University Press
[11] Andy Coghlan, “Hunter-gatherers cared for first known ancient invalid”, New Scientist, 11 Ekim 2010, https://www.newscientist.com/article/dn19568-hunter-gatherers-cared-for-first-known-ancient-invalid/
[12] Ronald M. Glassman, The Origin of Democracy in Tribes, City-States and Nation-States, c.1, Springer, 2017, s.79.
[13] Florence Passy, “Political Altruism: A Definition”, Political Altruism?: Solidarity Movements in International Perspective, Marco Giugni, Florence Passy (der.), Rowman & Littlefield Publishers, 2001, s.7.
[14] İster inanın ister inanmayın, bu insanlar arasında milyonlarca ABD’li de var. Bkz. Oliver O’Connel, “Koronavirüs salgınıyla karşı karşıya olan milyonlarca Amerikalı’nın şebeke suyu yok”, Independent Türkçe, 27 Mart 2020, https://www.independentturkish.com/node/153741/d%C3%BCnya/koronavir%C3%BCs-salg%C4%B1n%C4%B1yla-kar%C5%9F%C4%B1-kar%C5%9F%C4%B1ya-olan-milyonlarca-amerikal%C4%B1n%C4%B1n-%C5%9Febeke-suyu-yok#.Xn3kPVc7fmU.twitter
[15] Yusuf Karataş, “Koronavirüs, Komplo Teorileri ve İnsanlığın Geleceği”, 17 Mart 2020… https://www.evrensel.net/yazi/85950/koronavirus-komplo-teorileri-ve-insanligin-gelecegi
[16] “Somalili kendi idrarını içiyor” (Cumhuriyet, 17 Şubat 2006, s.1)
[17] “Öğrendik ki en güçlü devlet olarak bilinen ABD’de, meğer sağlık sistemi Zambiya seviyesindeymiş. Virüsü tespit etmek için kullanılan setlerin fiyatı 3 bin 500 dolarmış ve devlet hiçbir biçimde bunu karşılamazmış. Depoları nükleer silahlarla doluymuş ama bunlar virüs karşısında bir hiçmiş.” (Işıl Özgentürk, “Şişinme İnsanoğlu, Bir Virüs Seni Haşat Etti!”, Cumhuriyet, 15 Mart 2020, s.12.)
[18] “Küba’yı Abartmayın Diyenler Bu Habere: ABD’de Koronavirüs Tedavisine 35 Bin Dolar Fatura Kesildi”, 22 Mart 2020… (https://www.fikiryol.com/kubayi-abartmayin-diyenler-bu-habere-abdde-koronavirus-tedavisine-35-bin-dolar-fatura-kesildi/.)
[19] Anne-Cecile Robert, “Ultraliberal Modelin Çöküşü,” Cumhuriyet, 19 Mart 2020, s.13.)
[20] Serina Sandhu, “Coronavirus in the UK: ‘It’s Unacceptable to Suggest Covid-19 is an opportunity to cull older people”, https://inews.co.uk/news/coronavirus-older-people-ageism-unacceptable-covid-19-outbreak-2449718.
[21] “İspanya’da Terk Edilmiş Huzurevlerinde Kalan Yaşlılar Yataklarında Ölü Bulundu”, 24 Mart 2020, https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52019700
[22] “İspanyol Doktor: Solunum Cihazları 65 Yaş Üstündekilerden Alınıp Gençlere Veriliyor”, 24 Mart 2020… https://www.independentturkish.com/node/151826
[23] “İtalya’da Görevli Doktor: 60 Yaş Üzerindeki Hastalara Yardım Etmiyoruz”, 23 Mart 2020… https://artigercek.com/haberler/italya-da-gorevli-doktor-60-yas-uzerindeki-hastalara-yardim-etmiyoruz
[24] İpek Cem Taha, “Virüs ABD’de: Vahşi Kapitalizm Yaşama Hakkıyla Savaşta”, Yetkin Report, 27 Mart 2020, https://yetkinreport.com/2020/03/27/virus-abdde-vahsi-kapitalizm-yasama-hakkiyla-savasta/
[25] Mehmet Ali Güller, “Korona ve Vahşi Kapitalizm”, Cumhuriyet, 19 Mart 2020, s.12.
[26] “Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’dan Canlı Yayında Şok Sözler”, Yeniçağ Gazetesi, 26 Mart 2020, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/prof-dr-mehmet-ceyhandan-canli-yayinda-sok-sozler-272975h.htm
[27] Mezopotamya Ajansı’ndan Lezgin Akdeniz’in haberine göre kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin Çevre Koruma ve Kontrol Daire Başkanlığı ekipleri, korona virüsüne karşı Kur’an kurslarında dezenfekte çalışmaları başlatırken, Meryem Ana Kilisesi ile kentin tek cemevininde herhangi bir çalışma yapmadığı belirtildi. (“Diyarbakır’da Dezenfekte Konusunda Açıklamalar”… https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2020/03/14/diyarbakirda-ayrimcilik-virusu-kilise-ve-cemevi-dezenfekte-edilmedi/)
[28] Yasmeen Serhan ve Timothy McLaughlin, “The Other Problematic Outbreak”, The Atlantic, 13 Mart 2020, https://www.theatlantic.com/international/archive/2020/03/coronavirus-covid19-xenophobia-racism/607816/
[29] Yuval Noah Harari, “The World after coronavirus”, The Financial Times, 20 Mart 2020, https://www.ft.com/content/19d90308-6858-11ea-a3c9-1fe6fedcca75